Ana Sayfa Edebiyat Anlama Dayalı Söz Sanatları

Anlama Dayalı Söz Sanatları

12876
0

B) Anlama Dayalı Söz Sanatları

1. Tecahül-i Arif:

Anlam inceliği yaratmak amacıyla bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi davranma sanatıdır.
“Yılın ilk karı yağdı. Ölülerimiz üşür mü ki?” cümlesinde sanatçı, ölülerin üşümediğini bildiği halde bu durumu bilmiyormuş gibi davranıyor.

Örnekler:
– Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller                                                               www.edebiyatvedil.net
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

– Su insanı boğar ateş yakarmış.

– Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

2. İstifham

İstifham “soru” anlamına gelir. Şair, duygularını ifade etmek için cevap beklemeden sorular sorar. Amaç anlamı güçlendirmektir.

Örnekler:
– Tutabilir misin hiç geçen zamanı
Dönebilir misin on beşine

– Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten (Yiğit olan bir insan canı için gayret meydanından kaçar mı?)

– Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda

– Allah’ım, insanda ne var  /  Gözyaşından daha güzel

3. Cinas

Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır. Cinaslı sözcükler genellikle dize sonlarında kullanılır. Cinas, kendi içerisinde tam ve yarım (ayrık) cinas olmak üzere ikiye ayrılır. Sözcükler aynen yazıldıysa tam; sözcükler ayrı yazıldıysa yarım cinas yapılmış olur.

Örnekler:
-Bir güzel şûha dedim ki iki gözün sürmelidir
Dedi vallahi seni Hind’e kadar sürmelidir. (Tam cinas)

-Her nefeste işledim ben bir günah
Bir günah için demedim bir gün ah (Yarım cinas)

– Karşımda duran yüce dağlar
Ayrılık yüreğimi dağlar (Tam cinas)

– Ey kimsesizle el verin kimsesizlere
Onlardır ancak el verecek kimse sizlere (Yarım cinas)

4. Tezat

Bir cümlede ya da dizede karşıt anlamlı sözcüklerle iki zıt kavramın bir arada kullanılması sanatıdır.

Uyarı: Tezat sanatı için yalnızca karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması yeterli değildir. Birbirine karşıt özelliklerin de belirtilmesi gerekir.
“Geç yatıp, erken kalkardı.” cümlesinde “geç – erken” zıt anlamlı sözcükler olmasına rağmen bu cümlede tezat sanatı yoktur. Bunun sebebi burada düşünsel bir ayrılık, bir çelişme olmamasıdır.
“Ağlanacak halimize gülüyoruz.” Cümlesinde ise tezat sanatı vardır. Çünkü bu cümlede yalnızca zıt anlamlı “ağlamak – gülmek” sözcükleri kullanılmakla kalmamıştır. Bunun yanında bu iki zıt eylemin aynı anda bir insan ruhunda olması ve o insanın iki durum arasında çatışma yaşaması söz konusudur.

Örnekler:
– İbadet ederim, namaz kılmam
Temizlik severim, lekemi silmem
Ömrümde zararsız günümü bilmem
Senede yüz milyonluk kârım var benim

-Var olan yokluğun ömrünü sürüyorum
Aşklar bomboş kuruntu, hürriyetler esaret

– Aydınlığa koştum karanlık çıktı
Her sevgi, her vefa bir anlık çıktı

5. Mübalağa

Sözün etkisini arttırmak amacıyla bir olayı, bir duyguyu, varlığı ya da durumu olduğundan küçük ya da büyük gösterme sanatıdır. Sanatçı bu sanatla okuyucunun zihninde iz bırakmayı ve onu etkilemeyi amaçlar.

Örnekler:
– Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda

– Alem sele gitti gözüm yaşından                                                                                    www.edebiyatvedil.net

– Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür

6. Hüsn-i Talil

Bir olayın, durumun gerçekleşmesini asıl nedeninin dışında başka bir sebebe bağlama sanatıdır. Hüsn-i talilde gösterilen neden gerçek olmamalı, hayali bir neden olmalıdır.
“Ne sıcak vücutlar gitti / Toprağı ısıtmak için” dizelerinde şair insanların toprağı ısıtmak için öldüklerini ifade ederek hüsn-i talil yapmıştır.

Örnekler:
– Sen gülünce güller açar Gülpembe.

-Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi

– Kadrin bilmeyenler alır eline
Onun için eğri biter menekşe

7. Leff ü Neşr:

Sözcük anlamı olarak “toplama ve dağıtma” anlamına gelen bu sanata “sıralı açıklama” da denir. Beyit içinde ilk dizede söz edilen en az iki kavramla ilgili olarak ikinci dizede benzerlik ve karşıtlıkları sıralama sanatıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse sanatçının ilk dizede en az iki kavramdan bahsettikten sonra bunların her birine ait olan özellikleri, benzerlikleri, zıtlıkları, fiilleri vb. ikinci dizede sıralaması ya da açıklamasıdır. Bu sanat düzyazı şeklinde yazılan eserlerde de görülebilir.
Leff ü neşr, söylenen sözlerin dizerdeki sıralanışına göre düzenli ve düzensiz olmak üzere ikiye ayrılır:

a) Düzenli Leff ü Neşr (Leff ü Neşr-i Mürettep): Her iki dizede birbiriyle ilgili olan sözcüklerin aynı sırada verilmesidir.

Örnekler:
Hakir olduysa millet, şanına noksan gelir sanma
              1               2                       3
Yere düşmekle cevher, sakıt olmaz kadr ü kıymetten
              1                2                           3

Namık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi”nden alınan bu beyitte ilk dizede verilen millet kavramı ikinci dizede cevher, ilk dizedeki milletin hakir olması ikinci dizede cevherin yere düşmesi ve son olarak ilk dizedeki milletin şanına noksan gelmemesi de ikinci dizedeki cevherin değerini kaybetmemesi kavramları aynı sırada karşılanmış ve düzenli leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

“Nedir bu savaş insanlarda barışa azim yok mu?
                      1                             2
Kan dökücü mızrağı atıp zeytin dalı tutmak yok mu?”
                            1                      2
Bu dizelerde ilk dizede verilen savaş kavramı ikinci dizede mızrak, ilk dizedeki barış ise ikinci dizede zeytin dalı kavramı ile karşılanmış ve düzenli leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

 

b) Düzensiz Leff ü Neşr (Leff ü Neşr-i Gayri Mürettep)
Birinci ve ikinci dizelerdeki birbirini karşılayan sözcüklerin çapraz veya karışık söylenmesidir.

Örnekler:
“Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
                                        1                      2
Biz neşâtın da gâmın da ruzgârın görmüşüz “
            2                 1
Bu beyitte ilk dizede verilen hazan , ikinci dizede rüzgar; ilk dizedeki bahar ise ikinci dizede neşat (sevinç, keyif, neşe,) kavramı ile karşılanmıştır.Kavramlar çaprazlama biçimde verildiği için düzensiz leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

“Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
                                         1                 2
Göz kırpar yıldızlar, türküler söyler balıklar
                         2                                         1
Bu dizelerde ilk dizede verilen deniz , ikinci dizede balıklar; ilk dizedeki gökyüzü ise ikinci dizede yıldızlar kavramları ile karşılanmıştır.Kavramlar çaprazlama biçimde verildiği için düzensiz leff ü neşr sanatı yapılmıştır.

9. İrsal-i Mesel:

Örneklendirme, örnek verme anlamına gelir. Dile getirilmek istenen bir düşüncenin ilgili bir atasözü ya da özlü söz kullanılarak açıklanması, pekiştirilmesidir.
“Allah’a sığın şahs-ı hâlimin gazâbından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir” dizelerinde şair yumuşak huylu insanların kızdıkları zaman çok tehlikeli olabileceklerinden söz etmiş ve bu düşüncesini bir atasözü kullanarak pekiştirmiştir.

Örnekler:
“Çağır Karac’oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı”

Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrâni gâfilin ahmaklığından”

Kirpikleri uzundur yârin hayâle sığmaz
Meşhûr bir meseldir mızrak çuvala sığmaz

10. Telmih:

Şairin çoğu kişi tarafından bilinen olaya, konuya, inanca yada kişiye işaret etmesi, onu birkaç sözle hatırlatması sanatıdır.

“Bende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var
Aşık-ı sâdık benem Mecnun’un ancak adı var”  Üstat Fuzuli, bu güzel beyitinde kendisinin aşıklık yeteneğinin, sevmeye olan eğiliminin Leyla ile Mecnun hikayesindeki efsanevi aşık Mecnun’dan daha fazla olduğunu söylüyor. Birçok kişi tarafından bilinen bu hikâyeye atıfta bulunduğu için şair, telmih sanatının güzel bir örneğini ortaya koymuştur.

Örnekler:
Gökyüzünde İsâ ile
Tur dağında Musâ ile                                                                                      www.edebiyatvedil.net
Elindeki âsâ ile
Çağırayım Mevla’m seni

Olsaydı bendeki gâm Ferhâd-ı mübtelâda
Bir âh ile verirdi bin Bîsütûn’u bâda (Fuzuli) (Ferhat’ın sevgilisi Şirin’e kavuşmak için Bîsütûn adlı dağı delmesi hatırlatılmış.)

 

11. Tenasüp:

Uygunluk, orantı, yakışma gibi sözcük anlamları olan tenasüp, anlam bakımından birbiriyle ilgili olan iki ya da daha çok sözcüğün bir arada kullanılması sanatıdır.
Tenasüpte sözcüklerin arasında zıt anlamlılık ilişkisinin bulunmaması gerekir. Zıt anlamlı sözcükler kullanıldığı takdirde tenasüp olmaktan çıkar ve tezat sanatı gerçekleşir.

“Ne nergis,ne leylak,ne lale, ne gül
Hepsiyle dolu bir selesin, sevgili” Bu dizelerde şair çiçek adlarını bir arada kullanarak tenasüp sanatını oluşturmuş.

Örnekler:
“Suya versin bağbân gülzârı zahmet çekmesin.
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su”       Su Kasidesinden alınan bu beyitte Üstat Fuzuli bağban (bahçıvan), gülzar (gül bahçesi), gül ve su sözcükleriyle tenasüp sanatının çok güzel bir örneğini vermiştir.

“Mest olupdur çeşm ü ebrunun hayalinde imam
Okumaz mihrabda bir harf-i Kur’an’ı dürüst”         Bu dizelerde imam, mihrab, Kur’an ve okumak sözcükleri anlamca birbiriyle ilişkili sözcüklerdir. Birlikte kullanılmasıyia tenasüp sanatı oluşturulmuştur.

“Çalınsın saz, keman, santur, kânun hoş makâm ile
Okunsun, şarkılar dilbesteler mâhurdan sadâlarla”      Bu dizelerde müzikle ilgili terimler kullanılarak tenasüp sanatı yapılmıştır.

 

12. Sehl-i Mümteni:

Yazılması, söylenmesi kolay gibi görünen ancak benzerleri yazılmaya çalışıldığında zorluğu anlaşılan özlü ve yalın anlatıma sahip söz söyleme sanatıdır. Bu tür sözler derin anlamlara sahiptir. Özellikle Yunus Emre bu sanatı büyük bir ustalıkla kullanmıştır.

Örnekler:
“Beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri”

Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni

“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin”

“Bende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var
Aşık-ı sâdık benem Mecnun’un ancak adı var”

 

13. Îhâm:

İki ya da daha fazla anlamı olan bir sözcüğü bir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarını kastederek kullanma sanatıdır. İham sanatı yapılırken beytin genel anlamıyla, kelimenin çeşitli anlamları arasında yakın bir bağ kurmak gerekir.
Îhâm, şüpheye, tereddüte düşürmek demektir. Şair öyle bir sözcük kullanır ki okuyucu o sözcüğün bütün anlamlarıyla şiiri anlayabilir, anlamlandırabilir

Not: Îhâm sanatını tevriye ve kinaye sanatı ile karıştırmamak gerekir. Tevriye sanatı da îhâm sanatı gibi kelimenin iki gerçek anlamı üzerine kurulur ancak tevriyede kelimenin uzak, dolaylı anlamı kastedilir. Îhâmda ise anlamların ikisi de yakın anlamlıdır ve şiire, beyte uyar. Kinâyede ise her ikisinden de farklı olarak kelimenin iki veya daha fazla gerçek anlamı değil, gerçek ve mecaz anlamı bir arada kullanılır ve özellikle mecaz anlamı kastedilir.
Örnekler:

“Her ne dem lutf eyleyüp bezmi müşerref eylesen
Ehl-i bezm ayağına yüz sürmeğe âmâdedir.”

Ünlü divan şairi Nef’i bu beyitte îhâm sanatını “ayak” kelimesi ile yapmıştır. Ayak, hem bacağın “bilekten sonraki kısmı” hem de “kadeh” anlamındadır. Bu iki anlam da beytin genel anlamıyla uyumludur. Ayak kelimesini “bacağın bilekten sonraki kısmı” anlamında alınırsa beytin anlamı şu şekilde olur : “(Ey sevgili) Ne zaman lutf edip içki meclisini şereflendirsen, oradakiler senin ayağını öperek saygı göstermek için (ayaklarına kapanmak için) (hazır) beklemektedirler.”
Ayak kelimesini “kadeh” anlamında aldığımızda ise beytin anlamı şu şekilde olur: “Ne zaman lutf edip içki meclisine şeref versen oradakiler senin getirdiğin kadehe yüzlerini sürmek için hazır beklemektedirler.”

Güzeller mihribân olmaz dimek yanlışdur ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler

Üstat Bâkî, bu beyitte “yalvar” sözcüğüyle îhâm sanatını oluşturmuştur. Yalvar, hem gümüş para hem de yalvarma eylemi anlamına gelmektedir. Bu ünlü beyitte şair “yalvar” sözcüğünü her iki anlama da gelecek şekilde kullandığı için îhâm sanatı oluşmuştur.

İhâm iki türlüdür:

a. Îhâm-ı Tenâsüp : Birkaç anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde söylenmemiş anlamıyla, öteki kimi kelimeler arasında anlam ilgisi kurmaktadır. Bu sanat adından ve tanımından da anlaşılacağı gibi îhâm ile tenâsüp sanatının birleşmesiyle olur.

Mihr solmazsın bana rahm eylemezsin bunca kim
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler beni Fuzûlî

Beyitte “mihr” sözcüğünün sevgi anlamı beytin genel anlamıyla ilgilidir. Zirâ sâye-i zülfün derken senin saçının gölgesi şeklinde sevgili muhataptır. Fakat “mihr”in bir de güneş anlamı vardır ve kastedilmemiştir. Sâye (gölge) sözcüğüyle de “mihr”in güneş anlamının ilgili olması îhâm-ı tenâsüp sanatını oluşturur.

b. Îhâm -ı Tezat
Birden fazla anlamı olan bir sözcüğünün dize ya da beyit içinde söylenmeyen anlamıyla karşıt anlamı olan bir sözcük arasında anlam ilgisi kurularak yapılan iham sanatıdır. Bu sanat da îhâm ve tezat sanatının birleşmesiyle oluşur.

Vakt-i iftâr kühen sözlere karnım toktur
Vehbiyâ aç elini hayr duâ eyle hemân

(İftar vakti köhne, eskimiş sözlere karnım toktur. Ey Vehbi, aç elini ve hemen hayır dua et.)
“Aç” sözcüğü hem “açmak” eyleminin emir şeklidir; hem de karnı acıkmış, yeme ihtiyacı duyan kimse anlamındadır. Burada sözcüğün ilk anlamı kullanılmış, kullanılmayan ikinci anlam ise “toktur” sözcüğüyle karşıtlık oluşturmuştur.

 

14. Nida (Seslenme):

Şairin içinde bulunduğu duygu ve heyecanları ifade etmek için yaptığı söz sanatıdır. Daha çok ay, ey, hay, ah gibi ünlemlerle yapılır.

Örnekler:
“Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.”

“Ey köhne Bizans, ey koca fertut-i musahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bive-i bâkir.”

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın                                                        www.edebiyatvedil.net
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.”

 

15. Terdit (Beklenmezlik, Şaşırtma)

Sözü okuyucunun hiç belkemediğibir şekilde bitirerek onu şaşırtma sanatıdır.

Örnekler:
“Dişin mi ağrıyor?
Çek, kurtul.
Başın mı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin.
Verem misin?
Üzülme onun da çaresi var.
Ölür gidersin.” (Sabri Soran)

“Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin… Aman be Ali.”

“En ağır işçi benim
Gün yirmi dört saat
Seni düşünüyorum” (Ümit Yaşar Oğuzcan)

 

16. Tedric (Derecelendirme)

Dile getirilen düşünceyi derece derece yükselten ya da alçaltan bir sistemle sıralama sanatıdır.

Tedric iki şekilde oluşturulur.

a) Yükselen Tedric:
Kavramların küçükten büyüğe doğru sıralandığı şeklidir.

“Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgar ve bir su gibi aksın”

b) Alçalan Tedric:
Kavramların büyükten küçüğe doğru sıralandığı şeklidir.

“İki asker mızrak mızrağa, kılıç kılıca, hançer hançere vuruşmaya başladılar.”

 

17. Rücu:

“Geri dönmek” anlamına gelen rücu, söylenen sözden vazgeçmiş gibi görünerek sözü aslında daha etkili bir şekilde söyleme sanatıdır.

Örnekler:

“Erbab-ı teşâür çoğalıp şâir azaldı
Yok öyle değil şâirin ancak adı kaldı” Şair Eşref bu dizelerinde önce şairlerin azaldığını söylüyor. Daha sonra da bu düşüncesinden cayıp şairin sadece adının kaldığını belirterek ilk önce söylediği düşüncesini pekiştiriyor.

“Tanıdığım en iyi insansın, hayır insan değil meleksin.”

 

18. Sihr-i Helâl (Helal Büyü)

Bir beyitte hem kendinden önceki hem de sonraki sözcüklerle anlamca ilgili olan bir sözcük veya sözcük grubunun bulunmasına dayana edebi sanattır. Bu sanat çoğunlukla ilk dizenin sonundaki kelime üzerinde gerçekleşir.

“İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budagınun mizacına gire kurtara su”
(Gül fidanı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor; bunu, ondan suyun gül dallarının damarlarına girmesi kurtarabilir.)

Üstat Fuzuli’nin Su Kasidesi’nden alınan bu beyitteki “meğer bir renk (hile) ile ” söz grubu hem birinci dizenin sonunda hem de ikinci dizenin başında anlamlı olacak şekilde kullanılmıştır. Beyit ilk durumda gül bülbülün kanını bir hile içmek istiyor, su gül fidanının mizacına girerek bülbülü kurtarabilir; ikinci durumda ise gül fidanı bülbülün kanını içmek istiyor, eğer su bir hile ile gül fidanın mizacına girerse bülbülü kurtarabilir” şeklinde anlam kazanır. Yani daha açık anlatmak gerekirse ilk durumda hile yapan gül, ikinci durumda ise hile yapan sudur.
“Âkil isen vahş u tayrın şâhı ol Mecnun gibi
Başına mürg âşiyânından külâh-ı devlet al”

(Akıllıysan, Mecnun gibi kuşların ve vahşi hayvanların şahı ol. Başına kuş yuvasından bir devlet külahı al.)

Bu beyitte ise ilk dizenin sonundaki “Mecnun gibi” sözü hem birinci dizenin sonuna hem de ikinci dizenin başına getirildiğine anlamlıdır.

 

A) Mecaza Dayalı Söz Sanatları

C) Sese / Söze Dayalı Söz Sanatları

 

www.edebiyatvedil.net

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz